Prof. Dr. Gülnur Aybet direktörlüğündeki Bahçeşehir Üniversitesi Güvenlik Araştırmaları Merkezi (BAUCESS) ve New York Üniversitesi Uluslararası İşbirliği Merkezi (NYU CIC) tarafından, "Uzun Süreli Zorunlu Yer Değiştirme: Türkiye Örneği" başlıklı panel düzenlendi.
Bahçeşehir Üniversitesi Güvenlik Araştırmaları Merkezi ve New York Üniversitesi Uluslararası İşbirliği Merkezi tarafından, "Uzun Süreli Zorunlu Yer Değiştirme: Türkiye Örneği" başlıklı panel düzenlendi. Panelde konuşan Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel, Türkiye'de okul çağına gelen Suriyeli çocukların sayısının 700-800 bin civarında olduğunu belirterek, "Ben onların doğru düzgün bir eğitim aldığı kanaatinde değilim. Çocuklar akranlarıyla oynayamıyor. Yani böyle giderse en başta Türkiye için gelecekte de dünya için büyük bombalar aslında büyüyor, yetişiyor." dedi.
Dünya İnsani Zirvesi öncesinde Bahçeşehir Üniversitesi'nin ana yerleşkesinde gerçekleştirilen panelde konuşan Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Yücel, dünyada ilk kez yapılacak olan Dünya İnsani Zirvesi'nin bir parçası olarak bu panelin düzenlenmesinin çok güzel olduğunu, Birleşmiş Milletler'in paradigmalarında yeni değişimler oluşturmasını ve insanlık alemine daha fazla yarar sağlamasını umduğunu dile getirdi.
Yücel, Dünya İnsani Zirvesi'nin, dünyada yaşanan göç hareketliliği, evinden barkından edilmiş en başta çocuk ve kadınların yaşamlarını gündeme aldığını anlattı.
Xavier Devictor (World Bank), Lieke van de Wiel (UNICEF), Amin Awad (UNHCR)
"SON 5 YILDA 150 BİN ÇOCUK DOĞDU"
Bahçeşehir Üniversitesi'nin 5 yıldır mülteci konusunda yaptıklarına değinen Yücel, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Suriye'deki problemler, 5 yıl önce başladı ve Türkiye, Suriyelilere ev sahipliği yapmaya başladı. Geçmişte Türkiye'den Avrupa'ya kendi isteğiyle giden göçmenler, kültürel ve çalışma koşulları gibi nedenlerle, o yaşadıkları toplumda kendi ayakları üzerinde duramadılar. Hem Türkiye hem de gittikleri Avrupa, bu entegrasyonu yapamadı. Biz de bundan hareketle, kendi isteği olmadan, zorunlu olarak evini ve barkını terk etmiş olan insanların, hem ülkemiz hem de dünya için neler olabileceğini düşünüp harekete geçtik. Bölgedeki ilk araştırmalardan birini New York Üniversitesi ile birlikte yaptık ve dünya kamuoyunda epey ses getirdi.
Türkiye ve dünyanın yapması gereken birinci konu, bu insanların yaşadığı bölgede, hangi ülkeye giderse gitsin, o ülkenin vatandaşı nasıl olabilir yani Suriye Arap kökenli Türkiyeli olmak nasıl olabilir, bunun üzerinde durmamız lazım. Bildiğim kadarıyla son 5 yılda Türkiye'de 150 bin çocuk doğmuş. Okul çağına gelen nüfus, 700-800 bin. Ben onların doğru düzgün bir eğitim aldığı kanaatinde değilim. Çocuklar akranlarıyla oynayamıyor. Yani böyle giderse en başta Türkiye için gelecekte de dünya için büyük bombalar aslında büyüyor, yetişiyor. Eğer gelişmiş ülkeler, buna hala duyarsız davranmaya devam ettikleri müddetçe, bu iş felaketlere doğru gidiyor demektir. "
Enver Yücel, bu insani mesele karşısında Avrupa ülkelerinin üç liranın hesabını ve pazarlığını yaptığını ifade ederek, "Acaba böyle bir felaket başka bir ülkede olsaydı, Avrupa Birliği, gelişmiş ülkeler yine böyle mi düşünürdü? Eğer göç Avrupa'ya uzanmasaydı, şimdi kısmen ilgileniyor hala böyle mi olabilirdi? Bunları göz önünde bulunduralım." dedi.
Üniversite olarak Suriyeli çocuklara Türkçe öğretmek için öncelikle öğretmen yetiştirdiklerini ve kitaplar hazırladıklarını anlatan Yücel, "Önümüzdeki yaz ayında gücümüz oranında eğitimlere başlayacağız. İlk hareket başladığında, bölgedeki okullarımızı açalım dedik, aradan 5 yıl geçti henüz daha bir şey olmadı. Biz katkı sağlamak ve çalışmalarımızı sürdürmek istiyoruz." diye konuştu.
"TÜRKİYE'NİN OYNADIĞI ROLÜN FARKINDAYIZ"
Panele konuşmacı olarak katılan Dünya Bankası Politikalar Sorumlusu Xavier Devictor, Dünya Bankası'nı, birkaç yıl önce özellikle zorla yerinden edilme konusuna odaklanmış bir toplantıda görmenin zor olduğunu, yıllar içinde farklı kurumlarla birlikte çalışmaya başladıklarını anlattı.
Türkiye'nin, Suriye'deki zorla yerinden edilme konusunda oynadığı rolün farkında olduklarını belirten Devictor, "Yerinden edilen insanlara bakıyoruz çünkü çok ciddi hassasiyetleri ve kırılganlıkları bulunmakta. Yoksulluk giderme programlarından faydalanamıyorlar. Acil durum yardımı ya da hukuki korumadan ziyade, bu insanlar bu sosyo-ekonomik kırılganlıklarını nasıl giderebilirler, buna odaklanmak gerekiyor." ifadelerini kullandı.
Mülteci sayısına bakıldığında, Türkiye'nin dünyadaki en büyük ev sahibi ülke olduğunu aktaran Devictor, "Türkiye, mülteci kriziyle başa çıkma konusunda, oldukça spesifik bir modeli ortaya koydu. Öyle bir modelden bahsediyoruz ki kendi kendine yetecek şekilde bir çevre ve ortam hazırlamakta Türkiye mülteciler için. Bu modele baktığımızda başını hükümetin çektiğini görüyoruz." diye konuştu.
Asıl meselenin, mültecilerin ülkelerine dönüp dönmemesi değil, başarılı bir şekilde dönüp dönemedikleri olduğuna işaret eden Devictor, "Barış yeterince sağlanmazsa, tekrar mülteci olabilirler. Sosyo-ekonomik olarak entegre olmaları, bir işlerinin olması ve bir eğitim sürecinden geçmeleri büyük önem taşımakta. Bu olamadığında insanların geçimlerini sürdürmeleri büyük sorun yaratır." ifadelerini kullandı.
"ULUSLARARASI TOPLUM SİYASI, EKONOMİK VE GÜVENLİK AÇISINDAN DESTEK VERMELİ"
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bürosu ve Bölgesel Mülteci Koordinatörü Müdürü Amin Awad da Türkiye'nin, Suriye konusunda gösterdiği acil durum müdahalesinde, diğer ülkelere kıyasla olağanüstü bir sorumluluk sergilediğini söyledi.
Türkiye'nin 2,8 milyon mülteciye kapılarını açtığını, bu insanların yüzde 15'inin kamplarda yaşadığını belirten Awad, Suriyeliler'in, çocuklarının eğitimine çok değer veren insanlar olduğunu aktardı.
Suriyelilerin, yoksullukla başa çıkmak zorunda olduğunu, geçinebilmek için borç aldıklarını, yaşam koşullarının da son derece kötü ve yetersiz olduğunu anlatan Awad, mesleklerini de yerine getiremediklerini belirtti.
Suriye vakasının, bir dayanışma ve sorumluluk paylaşma örneği olduğunu vurgulayan Awad, devletlerin iş birliğinin olmazsa olmaz bir nitelik taşıdığını, uluslararası toplumun siyasi, ekonomik ve güvenlik açısından destek vermesi gerektiğini söyledi.
"TARTIŞMANIN BÜYÜK KISMI EĞİTİM ETRAFINDA ŞEKİLLENİYOR"
UNICEF Türkiye Temsilci Vekili ve Bölgesel Eğitim Danışmanı Lieke Van de Wiel de, Suriye krizinde bile tartışmanın büyük kısmının, eğitim etrafında şekillendiğini, eğitimin son derece önemli olduğunu, bu bağlamda acil yanıt verilmesi gerektiğini belirtti.
Türkiye'ye bakıldığında da eğitimin herkesin radarında olduğunu anlatan de Wiel, burada politik bir taahhüdün de bulunduğunu aktardı.
Suriyeli çocuklara resmi bir okul olmasa bile hayat becerilerini geliştirecekleri, dil öğrenebilecekleri eğitim verilmesi gerektiği üzerinde durulduğunu belirten de Wiel, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Çocukların büyük kısmı okula gidemiyor, temel becerilerden yoksunlar ama bazı ailelerin talebi ise çocuklarının çalışması yönünde. Resmi okul ortamını çok zor bulan çocuklar için mesleki becerilerini geliştirebilecek bir sistem geliştirmek çok önemli. Henüz Türkçe konuşamayan çocuklar var. Geçici eğitim merkezlerinde Türkçe öğrenmeleri konusunda bir şeyler yapılabilir. Temel beceriler öğrenildikten ve bir sertifikasyon sağlandıktan sonra bu gençler, daha öngörülebilir gelirlere kavuşturulabilmeli. Buradaki temel meselelerden bir tanesi çalışma izinleri. Eğer biz eğitime erişimi arttırmak istiyorsak, sosyal koruma programlarına, iş gücü piyasalarının erişimine bakmamız lazım."