Cenevizliler tarafından inşa edilen ve büyük İstanbul yangınından sonra 1700’lü yıllarda Fransız Sefarethanesi olarak yeniden inşa edilen Saint Pierre Han, Bahçeşehir Üniversitesi Konservatuvarı’nın binası oluyor. Yaklaşık 10 yıldır devam eden restorasyonda farklı dönemlere ait duvar resimleri, mozaikler ortaya çıkıyor. Bina duvarları kazındıkça ortaya çıkan Bandırma Vapuru da görülmesi gereken duvar resimlerinden biri. Binanın tarihi ve konservatuvar yapılanmasıyla ilgili Bahçeşehir Okulları Konservatuvar Müdürü Bülent Sezgin, Dış İlişkiler Koordinatörü Ömer Vatanartıran ve konservatuvarın ilk öğrencilerinden Efe Can Karakaya ile konuştuk.
St. Pierre Han'ın konservatuvara dönüşmesi nasıl oldu?
Ömer Vatanartıran (Dış İlişkiler Proje Koordinatörü – Diksiyon Eğitmeni): Saint Pierre Han, Cenevizlilerin inşa ettiği bir bina. Sırtını, Venediklilerden kalma bin yıllık duvarlara dayamış durumda. İstanbul’da çıkan yangınlardan birinde bina yıkılmış, 1700’lü yıllarda ise Fransızlar, Fransız Sefarethanesi olarak baştan inşa etmişler. Zaman içinde pek çok kez el değiştirmiş. Uzun yıllar Fransız tüccarlarına ve onların bankacılık işlerine merkezlik yapan Saint Pierre Hanı, 1863'te Osmanlı Bankası'nın kuruluş yeri olmuş. Bu nedenle binanın cephesinde ve içinde bazı değişiklikler yapılmış. Normalde iki katlı olan binaya üçüncü kat da bu dönemde ilave edilmiş. Osmanlı Bankası'nın hanı terk etmesinden sonra buradaki mekânlar, büro olarak kullanılmış. Ticaret yıllıklarındaki bilgilere göre 19. yüzyılda İstanbul Barosu ve İtalyan Ticaret Odası da bu binadaydı. Uzun zamandan beri tarihi değeriyle hiç örtüşmeyecek şekilde bazı atölye ve imalathanelere ev sahipliği yapan Saint Pierre Hanı, bugün Bahçeşehir Okulları’nın restorasyon sürecinde. Bir kültürel miras olarak gördüğümüz bu yapı, birçok sanatsal ve kültürel faaliyete ev sahipliği yapabilecek nitelikte. Bu nedenle de biz burayı konservatuvar olarak değerlendiriyoruz şimdi.
Restorasyon sonrasında bizi neler bekliyor peki?
Ömer Vatanartıran: Dışarıdan bakınca yıkık, harabe bir yapı. Restorasyon sürecini Yüksek Mimar Seda Özen ve ekibi yürütüyor. Bu yapıyı kazıdıkça tarih fışkırıyor. Bir kazıyorlar, 100 sene geriye gidiyorlar. Sonra biraz daha kazıyorlar ve 100 sene daha geriye gidiyorlar. İstanbul’un çeşitli dönemlerine ait ilk bulguları, örneğin barok döneme ait ilk duvar resimleri burada bulundu örneğin. Bu nedenle çok titiz bir çalışma yürütülüyor. Biz yavaş ve dikkatli bir şekilde ilerliyoruz çünkü oradaki tüm envanteri çıkarmak istiyoruz. Bittikten sonra aslına uygun bir sanat yuvası olacak. Üstelik burayı sadece konservatuvar olarak kullanmayacağız. Bienaller, galeriler, sergiler, müze ve sanat bölümleri, atölyeler de olacak. Yani burası sadece bir eğitim binası değil, yaşayan bir yer olarak var olacak. Anadolu topraklarının sahip olduğu kültürel birikimi bu çatı altında toplamayı planlıyoruz. Dünyanın her yerinden sanatçıları davet edip, yetiştirdiğimiz öğrencilerle buluşturacağız ve Anadolu kültür mirasının zenginliklerini de tiyatrodan dansa, sergilerden müzelere kadar tüm alanları kullanarak bir anlatı kültürü içinde halkla buluşturacağız.
Kazıdıkça açığa çıkan duvar resimleri de var. Neden kapatılmış bu resimler?
Ömer Vatanartıran: Bu bina daha önce çeşitli dizi belgesel ve film ekiplerine kiralanmış. Duvarlarda çok kıymetli resimler, mozaikler, desenler var ama onların üstünü maalesef sıvalarla kapatmışlar. Bunların hepsi farklı dönemlerde gerçekleşmiş. Han’ın giriş katında bir oda var. Orada müthiş bir duvar resmi var. O resim Bandırma Vapuru’na ait. Hangi dönemden kaldığını bilmiyoruz. Orada acı verici olan, oraya giren ve üstelik kültür endüstrisinde çalışan bir ekibin duvarı kendi zevklerine göre sıvamaları. Dolayısıyla duvar resimleri böyle kaybolmuş. Biz şimdi onları gün yüzüne çıkarmaya çalışıyoruz.
Konservatuvarda bizi neler bekliyor peki?
Bülent Sezgin (Bahçeşehir Üniversitesi Konservatuvar Müdürü): Üniversitemizin konservatuvarının tarihi bir han olması heyecan verici. “Ne olmamalı?” sorusundan yola çıktık ve “Dışa kapalı olmayan bir konservatuvar” kurmaya karar verdik. Biz dışa açık, toplumun farklı kesimleriyle de iletişime geçen bir eğitim yuvası kuruyoruz ve disiplinler arası iş birliği sağlamayı amaçlıyoruz. Yani konservatif olmayan bir konservatuvar kuruyoruz. Müzik teknolojileri, ses teknolojileri, sahne sanatları ve müzikal tiyatro, kamera oyunculuğu gibi alanlarda da eğitim vereceğiz. İlk yılımız ve şu an da 58 öğrencimiz var. Restorasyon sürdüğü için eğitimimize şu an Saint Pierre Han’da devam edemiyoruz, ama restorasyon sonrasında eğitimlerimizi handa sürdüreceğiz ve kültürün kalbi Saint Pierre’de atacak. Bir de Türkiye’nin önemli sorunlarından biri de istihdam. Birçok mezun var ama pek çok sanatçı iş bulamıyor. Biz de yetiştirdiğimiz sanatçıların ilkokuldan üniversite düzeyine dek okullarımızda kadar etkin olabileceği iş alanları konusunda da onlara kapı açmayı planlıyoruz. Onlara eğitmenlik yapabilme hakkı da vereceğiz.
Bahçeşehir Üniversitesi konservatuvarının ilk öğrencilerinden birisin. Böylesine tarihi bir binada eğitim görecek olmak sana neler hissettiriyor?
Efe Can Karakaya (Öğrenci): Ben Bahçeşehir Üniversitesi konservatuvarının ilk öğrencilerinden biriyim. Bana bu okulda ilk olarak ne yapmak istediğimi sordular. Onlara “Tiyatro yapmak istiyorum, ama sadece tiyatro değil! Ben yazarlık da yapmak istiyorum” dedim. Ve tarihi Saint Pierre Han’ından içeri girdiğim an “Evet, burası bana istediğim kadar senaryo yazdırır” dedim. Çünkü tarih bir öğrenciyi ve bir sanatçı adayını besleyecek en önemli alan.