Libya’da İnsan Ve Enerji Güvenliği Süreçleri Konulu Uluslararası Web Seminerine Katılım

Müstafi (Emekli) Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı 22 Temmuz 2020 tarihinde The Institute for Islamic Strategies (IISA) ve Istituto Affari Internazionali (IAI) tarafından düzenlenen "Libya'da İnsan ve Enerji Güvenliği" konulu uluslararası bir web seminerine katıldı. 
Bu seminerin amacı, Libya'daki çatışmanın mevcut ve ortaya çıkan dinamiklerini farklı açılardan değerlendirmekti. Seminere birçok ülkeden temsilciler katıldı. (BAE, Libya, Mısır vb.) Toplantıda ele alınan iki konu vardı. Bunların ilki Libya’daki süren çatışmalı ortamda mevcut ve ortaya çıkan dinamikler, ikincisi ise bugünün Libya'sında insan hayatını korumaya yönelik neler yapılması gerektiği şeklindeydi.


Tartışılan ilk konu kapsamında, Libya çatışmasındaki mevcut ve ortaya çıkan dinamikler ve bu çatışmada izlenebilecek yapıcı yöntemin ne olması gerektiği ile ilgili görüşler ortaya konmuştur. Doç. Dr. Yaycı bu konuda özetle şu görüşleri dile getirmiştir:
 "BM'nin Libya'da tanıdığı tek bir rejim vardır ve bu rejim Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH)' dir. BM üyesi tüm ülkeler UMH'yı tanımalı ve desteklemelidir zira Libya'daki tek meşru rejim UMH'dir. Hafter yönetimi ya da Tobruk yönetimi diye adlandırılan yapı ise BM’nin tanımadığı gayri meşru bir fiili yapıdır. Uluslararası hukuka göre, UMH dışındaki tüm kuruluşlar gayri meşrudur. Bu yüzden Hafter ve destekçileri uluslararası bir suç işlemektedirler.
Ne yazık ki, bazı ülkeler bu savaşa müdahil oluyor ve Hafter’i desteklemek için mühimmat ve paralı asker gönderiyorlar. Örneğin BAE'nin ve bir kısım devletlerin (sayıları az da olsa) Hafter'e gönderdiği tanksavar güdümlü füzeler, lazer güdümlü silahlar ve çekili obüsler Libya'da ele geçirildi. BAE ve diğer bazı ülkelerin mühimmatlarını ve birliklerini Libya'ya göndermeye devam ettiklerine dair çok fazla kanıt vardır.


Üstelik Hafter laik ya da seküler yapıda da değildir. Bu çerçevede Medihali Selefiler'in Hafter'ı destekliyor oluşu da yine bu ülkedeki istikrar için büyük tehdit teşkil etmektedir. Bu arada hatırlanması gereken bir husus da zamanında UMH ve müzahir gruplar IŞİD'e karşı mücadele ederken Hafter’in bu mücadele içinde yer almadığı ve kendisini zinde güç olarak muhafaza ettiği ve hatta güçlendiğidir.  


 Diğer yandan bakınız daha birkaç hafta önce Hafter, kabul edilemez bir şekilde kendi kendini Libya'nın başkanı ilan etmiştir. Bu esasen bir diktatörlük ilanıdır. Üstelik Tobruk’da bulunan Temsilciler Meclisi de dağılmış, Meclis Başkanı Akila Salih ise kalan meclis üyelerine danışmadan ve meclis kararı olmadan kendi kendine karar vermektedir. Yani artık Tobruk’da Temsilciler Meclisi diye bir meşru yapıdan da söz etmek mümkün değildir.
Türkiye demokrasiden yanadır. Bu nedenle Türkiye diğer yasadışı oluşumlara karşı BM’nin tanıdığı yönetimi ve bu yönetimin başındaki Sayın Serrac'ı desteklemektedir. Libya'daki çatışma alanlarında ya da muharebe ortamında Türk askeri birliği bulunmamaktadır. Libya'da meşru Libya hükümeti ile Türk hükümeti arasındaki 27 Kasım 2019 tarihli anlaşmaya mutabık kalarak danışmanlık hizmeti vermek maksadıyla bulunan yaklaşık 90 Türk askeri personeli bulunmaktadır. Sonuç olarak, yapıcı çözüm, ülkede istikrar, barış ve güvenliği sağlamak için tek meşru hükümet olan UMH'yi desteklemektir. UMH Libya'daki birlik, bütünlük ve istikrarı sağlayan  tek otorite olmalıdır.”


Toplantıda tartışılan bir diğer konu da bugünün Libya'sında insan hayatını korumak ve herhangi bir senaryoda insan hayatını korumanın nasıl garanti altına alınacağı ile ilgiliydi. Bu konuda BAU DEGS Başkanı Doç. Dr. Yaycı özetle şu görüşleri dile getrimiştir;


  “Libya'da insanlar kendilerini güvende hissetmiyorlar ve sürekli diken üstündeler. Özellikle kadınlar dışarı çıktıklarında kendilerini daha fazla tehdit altında hissediyorlar ve fidye için insan kaçırmalar toplumda sürekli bir tehdit unsuru haline gelmiştir. BM'ye göre, 200.000'den fazla insan ülke içinde yerinden edilmiş durumda ve 1,3 milyon insanın insani yardıma ihtiyacı var. 
Böylesine insan yaşamının risk altıda olduğu ortamın oluşmasında asıl sorumlu Hafter ve destekçileri gibi görünmektedir.  Bu tespitimizi destekleyen bir çok bulgu ve olgu var. Mesela  Medihali Selefileri Hafter'i desteklemek için Libya'ya geldiler, çocukları kaçırdılar, kadınlara tecavüz ettiler. Ayrıca Hafter güçleri pazar yerlerini, şehir merkezlerini bombaladı ama UMH hiçbir zaman bunu yapmadı. Hafter’in saldırılarına ilişkin  binlerce kanıt bulunuyor. Libya halkı ve meşru Libya yönetimi bu yasadışı varlıkların saldırıları nedeniyle tehlikededir. Bu saldırılar derhal durdurulmalıdır. Hafter ve destekçilerinin yaptığı uluslararası bir suçtur.
Çözüm olarak, ülkenin  birlik ve bütünlüğünü sağlayacak, ülke üzerinde otorite, istikrar ve güvenlik tesis edecek tek bir yapı olmalı ve bu yapı tüm güçler tarafından desteklenmelidir. Bu yapı da tabiatı ile BM tarafından da tanınan UMH olmalıdır. Herkes, Libya'nın Libyalılar haricinde kimseye ait olmadığını bilmeli. Libya bir kabile, şeyh veya emirlik yönetimi olmamalıdır.. Herkes Libya'da demokrasiyi ve insan haklarını desteklemelidir. Bazı ülkelerin Libya’da demolkrasinin başarılı olmasından ve demokrasi dalgasının kendilerine ulaşmasından nasıl korktuğunu biliyoruz. Bu yüzden neden kendi ülkelerinden binlerce kilometre uzakta bir ülke ile mücadele ettiklerini anlayabiliyoruz.. Ancak Libyalılar acı çekiyor, suya, elektriğe ve temel insani kaynaklara ihtiyaçları var. Libya’nın müttefikleri de bu ihtiyaçları giderecek ve düzeni tesis edecek gerekli desteği UMH’a sağlamalıdır.”

Doç. Dr. Cihat Yaycı
Sebahat Kurutaş
Simay Şevval Baykal