Diplomat Okulu'nun kapanış haftasında Türk dış politikası, Amerikan Ortadoğu politikası ve İran'ın nükleer meselesi tartışıldı.
İlk oturum, Iğdır Milletvekili, TBMM Anayasa ve Dışişleri Komisyon Üyesi Dr. Sinan Oğan’ın “Türk Dış Politikası: Son Dönem Yaşanan Gelişmeler” konusundaki sunumuyla başladı. Konuşmasına, uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi gibi konularda öğrenim görmenin ve mezun olmanın, bu konuda gerekli bilgiye sahip olmak anlamına gelmediğini belirterek başlayan Oğan, bu konuların Diplomat Okulu gibi programlarda daha iyi öğrenilebileceğini çünkü buralarda yaşanmışlıkların anlatıldığını vurguladı. Türk dış politikasında yaşanan son gelişmeleri geniş bir yelpaze etrafında değerlendiren Oğan, özellikle 2015 yılı yaklaşırken; sözde Ermeni Soykırımı iddiaları için dünyada ciddi çalışmalar yapıldığını ancak Türkiye’de bu tarz çalışma yapabilecek en az elli tane Ermenice bilen araştırmacı olması gerekirken ülkemizde 1 veya 2 tane araştırmacı olduğunu vurguladı. Ayrıca Türkiye’nin hegemonik politikalar izleme potansiyelinin olduğu vurgulayarak Ortadoğu’da daha aktif olabileceğimizi belirtti. Türkiye’nin büyük bir güç olması için insan haklarını göz ardı etmemesi gerektiğini vurgulayan Oğan; Türkiye’nin çıkarları neyi gerektiriyorsa belli çerçeveler içinde yapılmasını belirterek konuşmasını sonlandırdı.
2. oturum Antalya Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Eski Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Uluslararası Sahada Diplomasi Tecrübeleri” hakkındaki konuşmalarıyla devam etti. Bahçeşehir Üniversitesi’ne teşekkürlerini sunarak konuşmasına başlayan Mevlüt Çavuşoğlu böyle bir akademiyi kurmanın ve sürekli çıtayı yükseltmenin kolay olmadığını belirtti. Amerika’daki kampüsün açılışına katıldığını ve Bahçeşehir Üniversitesi’nin eğitimde yenilikçi bir anlayış benimsediğini vurguladı. Konuşmasına eğitim hayatından bahsederek devam eden Çavuşoğlu lise döneminde diplomat olmak istediğini ve ailesinin ASALA olaylarından dolayı buna sıcak bakmadığını; ancak kendisinin bu hedef doğrultusunda Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne gittiğini belirtti. Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın teklifi ile 2001 yılında Ak Parti kurucu üyesi olarak siyasi kariyerine başladığını söyleyen Çavuşoğlu parlamenter kariyerine ise dönemin Dışişleri Bakanı ve Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı olan Sayın Yaşar Yakış sayesinde başladığını belirtti. 11 yıllık parlamenterlik kariyerindeki gözlemlerine değinerek uluslararası örgütlerin önemine dikkat çeken Çavuşoğlu, konumu itibariyle Türkiye’nin proaktif olması gerektiğini ve bunun uluslararası örgüt düzeyinde olmasını gerektiğini belirtti.
Bahçeşehir Üniversitesi Hükümet Liderlik Okulu ve Amerikan Araştırmaları Merkezi Başkanı Yrd. Doç. Dr. Burak Küntay’ın katılımıyla gerçekleşen 3. oturumda “Değişen Amerika, Değişen Ortadoğu ve Değişen Diplomasi” değerlendirildi. Değişen Diplomasi algısına değinen Küntay, Arap Baharı sürecini ABD’nin başlatmadığını belirtti. ABD’nin bu süreçte tek bir söz söylediğini ve bu sözün ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice tarafından Washington D.C.’de Irak Savaşı’ndan sonra söylendiği bu sözün de “14 ülkenin sınırları değişecek” olduğunu vurguladı. Arap Baharı’nın değiştirdiği en büyük olgunun diktatörlerin gitmesi olduğu konusuna vurgu yapan Küntay, dış politikanın bir çıkar ilişkisi olduğunu, ülkelerin ya ortak çıkarlar ya da ortak düşmanlar üzerinden hareket ettiklerini belirtti.
Son haftanın 4.oturumu “İran’ın Nükleer Programının Bölgesel ve Küresel Boyutta Etkileri” konusunu değerlendirmek üzere Okan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu ‘nun katılımıyla gerçekleşti. Eisonhower’ın “Barış için Atom” sözüyle konuşmasına başlayan Kibaroğlu, İran Şahı’nın Sovyet tehdidi ile ABD’ye yaklaştığını belirtti. 1974 yılında Şah’ın hayalinin yirmi yıl içinde 20 bin MW nükleer enerji üretmek olduğunu ve 1973 yılında yaşanan OPEC krizi sayesinde İran’ın büyük paralar kazandığına dikkat çekti. İran’ın nükleer enerji tesisleri için milyar dolarlık ihalelerle ABD, Fransa ve İngiltere ile yarışıp tesislerin kurulumunu sağladığına değindi. 1979 yılında Humeyni’nin “Ne Batı ne Doğu yalnız İran Cumhuriyeti” sloganı ile İran’daki yabancı nükleer çalışanlarını kovduğunu belirten Kibaroğlu, 1980’lerde İran-Irak Savaşı’nda nükleer enerji yetersizliği ve AB tehditlerinden dolayı Rafsancani’den nükleer projelerinin canlandırılması teklifinin geldiğini, Humeyni’nin de bu teklifi kabul ettiğini söyledi. Konuşmasına İran’ın ABD ile işbirliğine yanaşmadığını SSCB ve Çin işbirliğini kabul ettiğini söyleyerek devam etti. SSCB’nin dağıtılmasından sonra İran-Rusya Federasyonu işbirliğinin gelişmesini hatırlattı.