Diplomat Okulu 3. haftasında yine birbirinden değerli konuşmacıları ağırladı. Programa katılan; Emekli Büyükelçi Nüzhet KANDEMİR, Emekli Büyükelçi ve TASAM Başkan Yardımcısı Murat BİLHAN ve Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Müdürü, SETA Vakfı Dış Politika Direktörü Prof. Dr. Talip KÜÇÜKCAN yorum ve görüşlerini katılımcılarla paylaştılar. Programda’’Dış Politika ve Diplomasi Dilinin Geleneksel Özelliği’’,’’İran-Irak-Suriye Ekseninde Türk Dış Politikası’’,’’Yükselen Değer Çin’in 18. Kongresi ve Türkiye-Çin İlişkileri’’,’’Rus Dış Politikasında Dönüşümler ve Türkiye-Rusya İlişkileri’’,’’Türkiye’nin Yeni Ortadoğu Paradigması ve Vizyoner Liderlik’’,’’Avrupa Birliği’nin Türk Dış Politikasına Bakışı’’ konuları ele alındı.
Nüzhet Kandemir; diplomasi ve dış politika ile ilgili görüşlerini şu şekilde belirtti: “Diplomasinin birinci görevi kendi ülkemizin çıkarlarını dengeleme aşamasında uzlaşı formüllerini hazırlamaktır. Bu formüllerin diğer ülkeler tarafından kabul edilmesi ve barışı sağlamak diplomasinin ana görevleridir. Diplomasinin en önemli silahı lisan ve kelimeler bütünüdür. Uzun ömürlü çözüm formülleri halkın kısa beklentilerini değil, uzun ve önemli çıkarlarını dikkate alır.”
Kandemir konuşmasında İran-Irak-Suriye ekseninde Türk Dış politikasına değinerek; Türkiye-İran ilişkilerini şu şekilde yorumladı.” “Türkiye- İran ilişkilerini; birbirinin işlerine karışmamak, tarihi ve kültürel bağları koparmamak şeklinde tanımlayabiliriz. Türkiye-Irak İlişkileri ise; Irak’ın bölünmez toprak bütünlüğüne sahip çıkacağımız beyan edilmiştir. Irak Türkiye’nin El Haşimi’nin yanında olduğunu biliyor. Bu durum tabii ki Maliki’nin işine gelmedi ve dış ilişkiler bakanının tutuklatma hakkı olduğunu açıkladı. Irak’ta bugün güvenlik güçlerinin her yerde olduğunu söyleyemeyiz.” Türkiye-Suriye İlişkileri konusunda ise emekli büyükelçi şu değerlendirmelerde bulundu; “Suriye ilişkileri yanlıştı. Tampon bölge kurulması, sınırın Suriye nükleer silahları elinde bulunduruyor olması akılcı olarak düşünürsek; ABD’nin Suriye’de Esad’ı devirerek İsrail’e darbe yapmak arzusu gerçek payı taşıyor. Türkiye’nin Suriye konusunda oyun kurucu şeklinde meydana çıkmaması gerekmektedir.”
Murat Bilhan ise yükselen değer Çin ile ilgili görüşlerini şu şekilde sıraladı: "Çin dünyanın en güçlü ekonomi ve ordusuna sahip güçlü bir ülkedir. Güç dengeleri artık değişiyor. Orta Doğudaki dengeler küçük kalıyor. Uzak doğu ise büyük bir güç haline geliyor. Asya Pasifikteki ülkeler ABD’yi tehdit ediyor. Amerika büyük paralar harcadı ve bu yüzden kendini pek riske atmak istemiyor. Başka ülkelerin üstünden kendi çıkarını koruyor. Çin’in 18. Kongresinden gözlemlerim ise şöyle; Çin’in kendi sorunlarını görme meziyeti var ve bunu saklamıyorlar aksine bu sorunları nasıl çözebiliriz diye çözüm arayışı içindeler. Örneğin; 1 çocuk politikalarının yanlış olduğunun farkındalar çünkü bu politika nüfus dengesini bozmuş durumda. Tek çocuk politikası yüzünden anne veya baba öldüğünde çocuk yalnız kalıyor. Akraba kavramı kalmıyor ve aile birimi çöküyor. Gelir uçurumu var. Çin dünyanın en zengin 2.ülkesi ama nüfus kalabalık olduğundan kişi başına düşen gelir az. Sosyal güvenlik sistemleri yok. Çin’in enerji sıkıntısı da var. Enerji bağımlılığı var ve bu her zaman olacak.”
Türkiye-Çin ilişkilerine de değinen Bilhan sözlerine şu şekilde devam etti. "Türkiye- Çin İlişkilerimizde önemli adımlar atıldı. Başbakanımız Çin’i ziyaret etti ve Nükleer İş Birliği Antlaşması imzalandı. Çin ile aramızda ticaret dengesizliği var. Çin’den mal alıyoruz ama oraya bir mal satmıyoruz. Sincan olayında Türkiye düşmanca davranmıyor”.
Bilhan konuşmasını Rusya-Türkiye İlişkileri ile sürdürdü:’’ Türkiye Rusya’yı karşısına alamaz öyle bir güce sahip değil. Rus toprakları tabii kaynaklar bakımından oldukça zengin bir bölge. Rusya doğalgazı keserse Türkiye bunu kısa zamanda halledebilecek zamana ve imkâna sahip değil. Rusya ile her çıkarımız örtüşmüyor ama çabalanıyor. Teknoloji olarak Ruslar Türkiye’yi Pazar olarak görüyorlar. Rusya’nın Ortadoğu sorunu; Rusya soğuk savaş yıllarında başat rolünü kaybetti ama tekrar egemen bir güç olduğunu vurgulamaya çalışıyor. Rusya’nın karşısına çıkabilecek bir güç yok. Çünkü Amerika savaş stratejisi izlemiyor. AB Rusya’nın karşısında bir güç değil.’’
Talip Küçükcan Ortadoğu üzerine yaptığı konuşmada şu satır başlıklarına değindi: Küçükcan; “Kuzey Afrika’nın da Ortadoğu’nun içinde yer aldığını belirterek biraz geçmişten de başlayarak soğuk savaş döneminin dış politikada ciddi bir etkisinin olduğunu söyledi. Uluslararası siyasete yön veren unsurların güvenlik ve ideoloji olduğunu dile getirdi. Geçmiş dönemlerde Türkiye için Araplarla ilişki kurmak çokta anlamlı gelmemişti hatta 5-6 sene öncesine kadar Arap üniversitelerinin diploması Oxford, Harvard gibi okullarda geçerli sayılırken Türkiye’de sayılmıyordu. Bu örnek bile Arap Dünyasına nasıl mesafeli olduğumuzu ve Türkiye’nin Arap Dünya’sına bakışını etkilediğinin bir göstergesidir. Soğuk savaşın bitmesi, Sovyetler Birliği’nin dağılması ve iki kutuplu dünyanın ortadan kalkmasıyla güvenlik kaygılarının azalması bu ilişkiye yön verdi. Küçükcan’ın bir sonraki oturumda konu başlığı “AB’nin Türk Dış Politikasına Bakışı “idi. Küçükcan sözlerine şu şekilde devam etti:’’ Türkiye’de yetersiz demokrasinin olduğunu ve iyileştirilmesi gerektiğini söyleyerek uyum paketleri sunulduğunu ve bunların kağıt üzerinden gerçekleştirildiğini belirtti. “Türkiye yoksul, enflasyonu %100’ü aşmış bir ülke bu yüzden göç dalgası olabilir ve biz bunu karşılayamayız. Bunun üzerine iyileşme görüldü hatta Türkiye G8’e bile girdi, kişi başına düşen milli gelir arttı, Çin’den sonra ekonomisi en çok büyüyen ülke oldu.” “Bunun üzerine 2005’ten sonra kültürcü söylem ortaya çıktı. Fransa ve Almanya bu söylem için; “Türkiye farklı bir kültür ve medeniyete ait, AB’ye uyumlu değil” diyerek kültürel farklılıkları neden olarak gösterildi. Bir de Kıbrıs meselesinin Türkiye için negatif bir etkisi olduğunu söylediler. Son zamanlarda ise AB’nin ideoloji ve kültürel yaklaşımdan çok objektif bir tutum sergiliyoruz. AK parti dönemiyle doğuyla olan pozitif ilişkilerde gelişmeler göründü. Bunun üzerine şu soru akıllara geldi: Türkiye Batı’dan kopup Doğu’ya gitmeye mi başladı?(eksen kayması) Evet, ilişkilerini geliştiriyor fakat bunu rasyonel kararlar doğrultusunda mı yapıyor yoksa ideoloji kararlara göre mi veriyor tartışmalarını ele aldı. Küçükcan’a göre: “ Türkiye kapı komşularıyla ticaret yapabilecek bir ülke olmalı. Türkiye neden aynı tarihi ve coğrafyayı paylaştığı ülkelerle ilişki kurmasın? Dış politikanın ekonomi, siyasi getirisi varsa bu bir rasyonel karardır. İslamcılık politikası dış politikasına etki etmemektedir.” diyerek düşüncesini ifade etti.