Dr. Gül Şener’in Türkiye değerlendirmeleri Unstereotype Alliance Global’in “Beyond Gender 2” araştırma raporunda yayınlandı.
BAU’nun Türkiye’deki ana destekçilerinden biri olduğu Unstereotype Alliance için IPSOS tarafından gerçekleştirilen “Beyond Gender 2: The Impact of Intersectionality in Advertising” araştırma raporu 12 Ekim’de tüm dünya ile paylaşıldı. Raporda reklamda kesişimselliğin etkilerine dair önemli bulgular yer alıyor. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 4 ülkede (Japonya, İngiltere ve Amerika) gerçekleştirilen araştırma, farklı sosyal kimliklerin (cinsiyet, ırk, din, sınıf, cinsel yönelim, vb.) kesişimselliğini resmeden reklamların tüm tüketiciler tarafından olumlu algılandığını ortaya koyuyor. Kesişimsel reklamlar hayata geçiren markalara tüketiciler kendilerini daha yakın hissediyor.
Tüm ülkelerdeki ortak içgörü ise; geleneksel rollerin dışında ve farklılık barındıran insan temsilleri kullanmanın markalar için tüketici beklentilerini karşılama ve daha iyi iş sonuçları elde etme noktasında en doğru yaklaşım olduğudur.
Araştırmanın Türkiye sonuçları katılımcıların %66’sının reklamlarda yeterince temsil edilmediğine inandığını gösteriyor. Kendilerini azınlık olarak tanımlayan katılımcılarda ise bu oran daha da artıyor. Söz konusu bulguyu raporda değerlendiren BAU Reklamcılık öğretim üyesi Dr. Gül Şener’e göre, “eğer 10 kişiden 7’si kendini reklamlarda göremiyorsa bu bir temsiliyet meselesi değil bir dışlama ve yabancılaştırma sorunudur”. Kesişimsel reklamlar, markaların tüketiciyle arasındaki bu mesafeyi azaltmaya yardımcı olabilir.”
Türkiye’nin kültürel bir yol ayrımında olduğuna işaret eden rapor, gençlerin daha az geleneksel rolleri benimsemeye ve yerleşik toplumsal normların dışında yaşam tarzlarını keşfetmeye başladığı öngörüsünde bulunuyor. Anket katılımcılarının birçoğu kimliklerinden ötürü ayrımcılığa uğramaktan korktuğunu, iş bulmakta zorluk çekeceğini düşündüğünü, eşitlikçi olmayan davranışlara maruz kalma ve hedef gösterilme endişesi taşıdığını belirtiyor. Söz konusu düşünce ve algıların özellikle gençler, bekar bireyler ve kendini LGBTIQ+ ve azınlık üyesi olarak tanımlayanlar arasında daha yaygın olduğu gözlemleniyor. Raporun tamamına linkten ulaşmak mümkün.