Küresel Medeniyet Krizi Siyaset Okulu'nda Tartışıldı
Siyaset Okulu programının onbirinci haftasında; Mustafa Sezgin Tanrıkulu, Numan Kurtulmuş, Faruk Bal, Agâh Kafkas, Ayşe Gülsün Bilgehan Türkiye gündemi, küresel medeniyet krizini konuştu.
Bahçeşehir Üniversitesi Hükümet ve Liderlik Okulu tarafından düzenlenen Siyaset Okulu programının onbirinci haftasında; Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Sezgin Tanrıkulu, Halkın Sesi Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Faruk Bal, T.C. Sağlık Bakanlığı Bakan Yardımcısı Agâh Kafkas, T.C. Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan’ın değerli katılımlarıyla; yaşanan son gelişmeler ve Türkiye gündemi, küresel medeniyet krizi ve çıkış yolları, yargı bağımsızlığı, parlamenter sistem ve başkanlık sistemi, 3. bin yılın başında Türkiye, Türkiye’de kadınların siyasete katılımı ve uluslararası temsil konuları ele alındı.
Katılımcılar özetle şunları söyledi:
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU:
"Kürt nüfusu yaklaşık olarak 15 milyondur ve bu nüfus Türkiye nüfusunun yaklaşık %20 sini oluşturmaktadır. Bu vatandaşların %60-65’i Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, %35-40’ı da Batı illerimizde yaşamaktadır. Kürtçenin seçmeli ders olması benim düşüncelerime göre yeterli değil ama başlangıç olarak düşünülebilecek bir çözümdür. Türkiye’de sadece cesur olanların, cezai yaptırımı göze alanların değil, herkesin düşüncelerini özgürce ifade edebilmesi gerekir. Kabul edelim etmeyelim, yurttaşlarımızın önemli bir kısmı kendilerini bu anayasaya ait hissetmiyorlar. Anayasa’da bir vatandaşlık tanımı ihtiyacı yoktur."
PROF. DR. NUMAN KURTULMUŞ:
"Dünyanın dört bir tarafında krizler devam ediyor. Bu krizler tek boyutlu değildir; kültürel, sosyal, toplumsal, tarihsel boyutları vardır. Ayrıca bu krizler sadece bir ülkeyle ve bir ülkenin yanlışlarıyla ilgili değildir. Bu krizlerin kaynağı son üç asırdır dünyaya hâkim olan modern batı değerleridir. Krizler, modern batı değerlerinin yaşadığı krizlerdir. Bu krizlerden mevcut değerler içinde çıkış yolu mümkün değildir. Yeni paradigmalara ihtiyacımız vardır. Türkiye’de siyasal sistemin temel paradigması mutlak batıcılık ve imparatorluktan ulus devlete geçiş sürecinde ortaya çıkan vizyon küçülmesidir. Güvenlik endişesiyle mesela Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur demiş ve bütün çevremizi buna göre şekillendirmişiz.
MHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI FARUK BAL:
"Hukuk devletinde insanlar çok ağır mücadeleler vererek ulaşmışlardır. İnanışları açısından mezhepleri açısından uzun yıllar kavga ettikten sonra bu kavrama ulaşmışlardır. Yargı demokrasi ülkelerinde açıktan çalışan bir kurumdur. Yargı dediğimiz bağımsız bir kurumdur. Türkiye’de maalesef olması gerekenin tam aksine bir süreç işlemiştir. Şimdi sonuçlarını ağır bir şekilde görmektedir. Yargının tekelleşmesi gerçekleşmektedir. Eskiden vatandaşlara anket yapıldığında ve neyi sevmedikleri sorulduğunda buna ekonominin kötü gidişatı derlerdi, eğitim, sağlık derlerdi ama şimdiler de bu değişti ve %65-%70 bandında insanlar buna yargı da yaşanan olaylar da duyulan rahatsızlığı dile getirmektedirler. Evrensel açıdan bakıldığında yargı bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Her sonuçta olduğu gibi vazgeçilmez bir değer olarak sürdürülmelidir."
AGÂH KAFKAS:
"İnsan hakları konusunda eksiğimiz vardı ancak son referandum ile Türkiye özgürleştirilmiş, kanunlar değişmiştir. Son 10 yılda Türkiye’de ciddi farklılıklar meydana gelmiştir. IMF’ye anahtarlar teslim edilmiş, borçlar alınmış, fabrikalar kapatılmıştı. En önemli sıkıntılarımızın sebebi enerji açığımızdı. Enerji üretimi ikiye katlandı. Herkesle problem çıkaran Türkiye yerine komşularıyla iyi anlaşan Türkiye geldi. Dünyada ne kadar ekonomini varsa o kadar yeriniz vardır. Bu noktayı yakalamayı bir fırsat olarak görüyorum. SSK’lılar ne kadar ilaç varsa o kadar tedavi oluyorlardı. Türkiye’de ilaç fiyatları 10 yıl öncesinden %80 daha ucuz. Kronik hastalıklar, anne ölümleri, çocuk ölümleri konusunda çok yol kat etmişiz ayrıca yurt dışında önemli miktarda Türk hastaneleri var."
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN:
"Özgürlük, insan hakları kavramının anlayışı bundan 80-100 sene öncesine göre çok değişti. Şu anda dünyada Türkiye’den başka, demokrasisi iyi ya da kötü bu dereceye gelmiş, aynı şartlarda başka ülke yok. Kadın erkek eşitliğini ve insan haklarını bu konuda örnek alırsak, cumhuriyetin kurulduğu yıllarda bile yaşananlar ve atılan adımlarla çağa göre ne kadar önde başladığımızın bir göstergesidir. 1934’te AB ülkelerinin pek çoğu, henüz kadınlarına bu hakkı vermemişken bizde vardı.1935’te meclise ilk defa kadınlar geldi, kadın milletvekili çoğunluğuyla dünyada 2. sıradaydı oysa günümüzde 88. sıradayız. Daha fazla kadın siyasetçi, daha fazla genç, daha fazla girişimci elini taşın altına koyup, bu sorunu elbirliğiyle çözecek insanlar lazım."